Merhabalar
Bir arkadaşım “Abi sen seviyorsun bu doğa yürüyüşlerini. Hadi bizimle de bir etkinlik planla, gidip yapalım” dedi ve ben de siteye girip “Nereye gidebiliriz acaba?” diye bir bakındım. Ela Akalın’ın yazdığı “2015′ de 11 Yayla ve Kamp Rotası” yazısına göz gezdirirken Menekşe Yaylası seçeneğini gördüm. Daha önce İzmit Aytepeye gittiğim için bana cazip geldi açıkçası. Birazcık araştırma yapıp, arkadaşlarıma Menekşe Yaylasına gidiyoruz dedim. O bölgede bilgili olan ve gittiğimiz bir kaç gezide bize rehberlik yapan Bilal Dönmez’e de danıştıktan sonra arkadaşlarım ile tarih belirleyip, 25 Temmuz sabahı yola çıktık.
Sabah otobüse binip, Yuvacık sapağında indik. Daha sonra yuvacıktan bir kaç şey alıp, yürümeye başladık. Yuvacık içinden 3 km kadar yürüdükten sonra artık otostop çekip, Aytepe’ye hızlıca çıkalım dedik. Bir kaç başarısız girişim ardından (Ard arda geçip bizi almayan 5 jip sürücüsüne teşekkürlerimizi iletiyoruz 🙂 ) Karaaslan Kamping’in sahibi Sedat Karaaslan aracı ile yanımıza yanaşıp, “Bakacak mısınız, gelecek misiniz?” diye sorarak biz otostop çekmeden bizi aracına aldı. Daha sonra Yuvacık Barajını izleyerek Karaaslan Kamping’e gittik. Orada bizlere ikramlarını esirgemeyen Sedat Karaaslan’a teşekkürü borç biliriz.
Tesisi gezmeye başladığımızda tesisin sadece kamping için olmadığını, aynı zamanda bir restoran, bir paintball sahası ve ATV turları düzenlenen bir tesis olduğunu. İçinden geçen derenin üzerine köprüler biçiminde kurulmuş sedirlerin kesinlikle dere yatağını olumsuz etkileyecek, suyu kirletecek şekilde kurulmadığını gördük. Ve bu da tesise olan hayranlığımızı bir miktar daha arttırdı.
Bir miktar yürüyüş yolunda yürüdükten sonra bana Aytepe’yi sevdiren ve o esnada Aytepe’ye çıkan, 3 sene kadar beraber çalıştığımız Şenol Alparslan da ailesi ile birlikte Aytepedeki evlerine gidiyorlarmış. Bizleri aldıktan sonra Aytepe Merkez’e bıraktı ve bizim için macera başlamıştı.
İlk hedefimiz “Veysel Dayı’nın Yeri” adlı çay bahçesi idi. Yaklaşık 3 km kadar toprak yoldan aşağı indik. Bir kaç fotoğraf çekildikten sonra aşağıya inip, birer bardak çay içip rotamızın nereden olduğunu sorduk. Sağolsunlar bize yolu tarif edip yolculadılar. Aytepe meydandan itibaren tek su ve çay içebileceğimiz nokta burası. Termosları doldurmakta fayda var.
Daha sonra ormana doğru tırmanmaya başladık. Yaklaşık yarım saatlik bir tırmanıştan sonra nispeten daha düz bir zemin ve manzara bizi karşıladı. Hafif inişler ve çıkışlar bulunduran bu yolda bize daha önce bahsedilen dağ çileklerine rastladık. Ama mevsimini 1 ay kadarcık kaçırdığımız için sadece 10-15 adet toplayabildik. Ama içimize oturmadı desem yalan olur.
Yaklaşık 1 saat süren yürüyüşümüz sonunda menekşe tabelaları ile karşılaştık. Tabelaları takip ederek Papaz çayırına ulaştık. Ufak bir atıştırmadan sonra çayırda kamp yapan kişilere selam vererek yolumuza devam ettik.
Sonuçta hedefimiz Menekşeydi ve yaklaşık 10 dakikalık bir yürüyüş sonunda uçsuz bucaksız yeşilliğe, yani Menekşe yaylasına kavuşmuştuk.
Önümüze çıkan çeşmeden su doldurmaya çalışsak da çeşmeden maalesef su akmıyordu. Bu bizi biraz panik etse de yaylanın yerlilerine sorduğumuzda ileride bir çeşmenin olduğunu söylediler. Neyse ki bu çeşmeden su geliyordu ve çeşmeden sularımızı doldururken hemen çeşmenin üzerinde bulunan sarı eriklerden biraz ceplerimize doldurarak kamp atabileceğimiz düzlük bir alan aradık ve çok kolay bulduk.
Gün sonunda hava kararmadan çadırlarımızı kurup, ateşimizi yaktık ve hazır çorba ve noddlelerimizi yedik. Ufak bir gezintiden sonra çadırlarımıza dinlenmeye çekildik. Fakat hesaba katmadığımız bir olay oldu (Daha doğrusu benim ihmalkârlığım). Arkadaşlarıma “Yanınıza rüzgarlık alın. Hava ne olur bilinmez” derken kendim “Çantada yer kalmadı. Bu mevsimde ne yağmuru ne soğuğu?” dedim. Ve gece 2.30 da hava yaklaşık 10 derecelere inmiş, kırağı düşmüş, her yer sırılsıklam olmuş ve titreyerek uyanmıştım. Yaklaşık yarım saatlik düşük tempoda bir koşudan sonra hem yorulmuş, hem ısınmış bir biçimde çadırıma geri dönüp uyumayı başardım.
Ertesi sabah çöplerimizi toplayıp, sıcak su için köydeki insanlardan destek istedik. Sağolsunlar sıcak sudan ötesini verdiler. Kahvaltı hazırlayıp, çayımızı verdiler ve bizleri yolcu ettiler. Hedefimiz İznik-Kırıntı köyü üzerinden, İznik’e gitmek ve oradan herhangi bir otobüs firmasından evimize dönmekti.
Yürüyüşe başlamış, sıcaktan dolayı biraz yorulmuştuk fakat daha yol yeni başlamıştı.
Ağaçların arasından yaklaşık 4km yürüdükten sonra Kırıntı Köyüne varmıştık. Daha sonra asfalt yola bağlanıp yürümeye devam ettik. Yolda bir kaç çiftlik, köy gördük ve ufak molalar ile yaklaşık 15km yürümüştük.
(Hepimizin çok sevdiği “Oha! At var!” Karikatürüne gönderme olarak çekilmiş bir foto 🙂 )
Daha sonra Elbeyli köyü çıkışında bir araç bizi almayı kabul etti ve Bursa-Orhangazi terminaline kadar bıraktı. Fakat hiç otobüs trafiği çekmek istemediğimizden dolayı oradan Yalova minibüslerine binip Deniz Otobüsü ile 75 dakikalık bir yolculuk ile rotamızı tamamlamıştık. Yorulmuştuk fakat değmişti. Üstüne bir de grip olmuştum. Daha ne isteyebilirim ki 🙂